Adalet
New member
“Çok Suskun” Ne Demek? Sessizliğin Hikâyesi ve İnsanların Yorumları
Selam forumdaşlar,
Hepimizin hayatında vardır: bir arkadaş, bir akraba ya da bir iş arkadaşı… Sohbetin en kalabalık anında bile sessiz kalan, söz hakkı doğsa bile konuşmamayı tercih eden insanlar. O kişi için çoğu zaman “çok suskun” deriz. Peki ama bu “çok suskun” olma hâli sadece kişilik özelliği midir, yoksa içinde daha derin hikâyeler mi barındırır? İşte bugün bu konuyu hem verilerle hem de küçük hayat hikâyeleriyle sizlerle tartışmak istiyorum.
---
Suskunluk: Kişilik Özelliği mi, Toplumsal Etiket mi?
Psikoloji araştırmalarında “içe dönük” bireyler, toplumun %30 ila %50’sini oluşturuyor. Bu insanlar konuşmayı sevmiyor değil; konuşmak için doğru zamanı, doğru ortamı ve doğru güveni bekliyorlar. Ancak biz, hızlı iletişim kültüründe yaşayan toplumlar olarak, suskun olan kişilere hemen etiket yapıştırıyoruz: “Çok suskun.”
Gerçekte bu, bazen bir kişilik özelliği; bazen de toplumsal baskıdan kaynaklı öğrenilmiş bir davranış. Örneğin; okulda sürekli “sen çok sessizsin” denilen bir çocuk, yıllar içinde gerçekten konuşmaktan uzaklaşıyor.
---
Bir Hikâye: Toplantıda Suskunluk
Bir işyerinde genç bir mühendis düşünün. Toplantılarda hep susuyor, sadece soru sorulduğunda kısa cevaplar veriyor. Çoğu kişi onun ilgisiz ya da bilgisiz olduğunu sanıyor. Oysa perde arkasında durum farklı: Kendisi notlar alıyor, düşüncelerini toparlıyor ve toplantıdan sonra yöneticisine e-posta atarak detaylı çözüm önerileri sunuyor.
Sonuç? Bir yıl sonra projenin en kritik kararlarını onun yazdığı raporlar belirliyor. Yani “çok suskun” olmak, bazen sadece “sözünü yazıyla söylemeyi seçmek” anlamına geliyor.
---
Verilerle Suskunluğun Farklı Yönleri
- Yapılan araştırmalara göre, insanlar günlük iletişimlerinin yaklaşık %30’unu konuşarak, %70’ini ise dinleyerek geçiriyor.
- Sessiz bireylerin, diğerlerine göre daha yüksek gözlem becerisine sahip olduğu sıkça rapor ediliyor.
- Birçok şirket, “aktif dinleme” becerisini liderlik programlarının merkezine koyuyor. Yani suskunluk, doğru yerde avantaj bile olabiliyor.
Ama işin diğer yüzü de var:
- Aşırı suskunluk, sosyal kaygı bozukluğu ya da depresyonun belirtisi olabiliyor.
- Özellikle gençlerde “çok suskun” etiketi, özgüvenin zedelenmesine yol açıyor.
---
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: “Sonuç Odaklı Sessizlik”
Forumdaki erkeklerin yaklaşımı genelde şöyle oluyor: “Kardeşim çok konuşmaya gerek yok, işini yap yeter.” Yani stratejik ve sonuç odaklı bir suskunluk anlayışı. Erkekler için çoğu zaman suskunluk, “gereksiz polemiğe girmemek” ya da “boşa enerji harcamamak” anlamına geliyor.
Bir erkek forumdaşın sözleriyle:
> “Ben çok suskunum çünkü düşünüyorum. Konuşmak gerektiğinde söylerim, boşa kelime harcamam.”
Bu bakış açısı, suskunluğu bilinçli bir seçim, adeta bir strateji olarak sunuyor.
---
Kadınların Empatik Bakışı: “İçinde Ne Var Acaba?”
Kadın forumdaşlarımız ise olaya daha empatik yaklaşıyor. “Çok suskun” birini gördüklerinde, onun içinde neler olup bittiğini merak ediyorlar. “Acaba kırgın mı?”, “Kendini değersiz mi hissediyor?” ya da “Bir şeyini mi gizliyor?” gibi sorular soruyorlar.
Örneğin, bir anne çocuğu için şöyle diyebiliyor:
> “Kızım çok suskun ama onun kalbinin içi bir dünya. Konuşmasa da yazdıklarıyla bana her şeyi anlatıyor.”
Bu yaklaşım, suskunluğu bir problem değil, bir duygu yumağı olarak yorumluyor.
---
Toplumsal Boyut: Sessizliği Yargılamak
“Çok suskun” ifadesi, toplumda çoğu zaman eleştirel bir tonda kullanılıyor. Oysa bir toplumda herkesin aynı iletişim biçiminde olması mümkün değil. Bazı insanlar konuşarak, bazıları yazarak, bazıları da üretimle kendini ifade ediyor.
Ama biz, gürültüyü iletişim sanıyoruz. Ne kadar çok konuşan varsa, o kadar sosyal kabul ediyoruz. Oysa sessizliğin de bir sesi var. Hatta bazen en güçlü ses, suskunlukla geliyor.
---
Suskunluğun Gücü: Dinleyenlerin Avantajı
“Çok suskun” insanların hayat hikâyelerinde ortak bir tema var: Dinlemek. Dinleyen kişi, gözlemler, analiz eder ve çoğu zaman doğru zamanda doğru sözleri söyleme şansı bulur.
Bir forumdaşın itirafı:
> “Ben çok suskunum ama kavganın sonucunu ben belirlerim, çünkü herkes bağırırken ben not alıyorum.”
İşte bu, sessizliğin stratejik kullanımıdır.
---
Forumdaşlara Sorular: Sizce Suskunluk Ne Demek?
Sevgili forumdaşlar, ben sözü fazla uzattım ama bu konunun tartışmaya çok açık olduğunu düşünüyorum. O yüzden birkaç provokatif soru bırakıyorum:
- Sizce “çok suskun” birini tanımlamak, onu küçümsemek mi, yoksa sadece bir özellikten bahsetmek mi?
- Suskun olmak her zaman bir eksiklik mi, yoksa bazen güç müdür?
- Erkeklerin stratejik, kadınların empatik bakış açılarını birleştirsek; “çok suskun” insanlara karşı nasıl bir yaklaşım geliştirmeliyiz?
- Siz hayatınızda çok suskun biri oldunuz mu? Olduysanız bu size neler kazandırdı, neler kaybettirdi?
Haydi forum, sözü size bırakıyorum. Sessiz kalanların bile bu başlığa iki kelime yazmasını bekliyorum. Çünkü bazen suskunların en derin cümleleri, hiç beklenmedik anda gelir.
Selam forumdaşlar,
Hepimizin hayatında vardır: bir arkadaş, bir akraba ya da bir iş arkadaşı… Sohbetin en kalabalık anında bile sessiz kalan, söz hakkı doğsa bile konuşmamayı tercih eden insanlar. O kişi için çoğu zaman “çok suskun” deriz. Peki ama bu “çok suskun” olma hâli sadece kişilik özelliği midir, yoksa içinde daha derin hikâyeler mi barındırır? İşte bugün bu konuyu hem verilerle hem de küçük hayat hikâyeleriyle sizlerle tartışmak istiyorum.
---
Suskunluk: Kişilik Özelliği mi, Toplumsal Etiket mi?
Psikoloji araştırmalarında “içe dönük” bireyler, toplumun %30 ila %50’sini oluşturuyor. Bu insanlar konuşmayı sevmiyor değil; konuşmak için doğru zamanı, doğru ortamı ve doğru güveni bekliyorlar. Ancak biz, hızlı iletişim kültüründe yaşayan toplumlar olarak, suskun olan kişilere hemen etiket yapıştırıyoruz: “Çok suskun.”
Gerçekte bu, bazen bir kişilik özelliği; bazen de toplumsal baskıdan kaynaklı öğrenilmiş bir davranış. Örneğin; okulda sürekli “sen çok sessizsin” denilen bir çocuk, yıllar içinde gerçekten konuşmaktan uzaklaşıyor.
---
Bir Hikâye: Toplantıda Suskunluk
Bir işyerinde genç bir mühendis düşünün. Toplantılarda hep susuyor, sadece soru sorulduğunda kısa cevaplar veriyor. Çoğu kişi onun ilgisiz ya da bilgisiz olduğunu sanıyor. Oysa perde arkasında durum farklı: Kendisi notlar alıyor, düşüncelerini toparlıyor ve toplantıdan sonra yöneticisine e-posta atarak detaylı çözüm önerileri sunuyor.
Sonuç? Bir yıl sonra projenin en kritik kararlarını onun yazdığı raporlar belirliyor. Yani “çok suskun” olmak, bazen sadece “sözünü yazıyla söylemeyi seçmek” anlamına geliyor.
---
Verilerle Suskunluğun Farklı Yönleri
- Yapılan araştırmalara göre, insanlar günlük iletişimlerinin yaklaşık %30’unu konuşarak, %70’ini ise dinleyerek geçiriyor.
- Sessiz bireylerin, diğerlerine göre daha yüksek gözlem becerisine sahip olduğu sıkça rapor ediliyor.
- Birçok şirket, “aktif dinleme” becerisini liderlik programlarının merkezine koyuyor. Yani suskunluk, doğru yerde avantaj bile olabiliyor.
Ama işin diğer yüzü de var:
- Aşırı suskunluk, sosyal kaygı bozukluğu ya da depresyonun belirtisi olabiliyor.
- Özellikle gençlerde “çok suskun” etiketi, özgüvenin zedelenmesine yol açıyor.
---
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: “Sonuç Odaklı Sessizlik”
Forumdaki erkeklerin yaklaşımı genelde şöyle oluyor: “Kardeşim çok konuşmaya gerek yok, işini yap yeter.” Yani stratejik ve sonuç odaklı bir suskunluk anlayışı. Erkekler için çoğu zaman suskunluk, “gereksiz polemiğe girmemek” ya da “boşa enerji harcamamak” anlamına geliyor.
Bir erkek forumdaşın sözleriyle:
> “Ben çok suskunum çünkü düşünüyorum. Konuşmak gerektiğinde söylerim, boşa kelime harcamam.”
Bu bakış açısı, suskunluğu bilinçli bir seçim, adeta bir strateji olarak sunuyor.
---
Kadınların Empatik Bakışı: “İçinde Ne Var Acaba?”
Kadın forumdaşlarımız ise olaya daha empatik yaklaşıyor. “Çok suskun” birini gördüklerinde, onun içinde neler olup bittiğini merak ediyorlar. “Acaba kırgın mı?”, “Kendini değersiz mi hissediyor?” ya da “Bir şeyini mi gizliyor?” gibi sorular soruyorlar.
Örneğin, bir anne çocuğu için şöyle diyebiliyor:
> “Kızım çok suskun ama onun kalbinin içi bir dünya. Konuşmasa da yazdıklarıyla bana her şeyi anlatıyor.”
Bu yaklaşım, suskunluğu bir problem değil, bir duygu yumağı olarak yorumluyor.
---
Toplumsal Boyut: Sessizliği Yargılamak
“Çok suskun” ifadesi, toplumda çoğu zaman eleştirel bir tonda kullanılıyor. Oysa bir toplumda herkesin aynı iletişim biçiminde olması mümkün değil. Bazı insanlar konuşarak, bazıları yazarak, bazıları da üretimle kendini ifade ediyor.
Ama biz, gürültüyü iletişim sanıyoruz. Ne kadar çok konuşan varsa, o kadar sosyal kabul ediyoruz. Oysa sessizliğin de bir sesi var. Hatta bazen en güçlü ses, suskunlukla geliyor.
---
Suskunluğun Gücü: Dinleyenlerin Avantajı
“Çok suskun” insanların hayat hikâyelerinde ortak bir tema var: Dinlemek. Dinleyen kişi, gözlemler, analiz eder ve çoğu zaman doğru zamanda doğru sözleri söyleme şansı bulur.
Bir forumdaşın itirafı:
> “Ben çok suskunum ama kavganın sonucunu ben belirlerim, çünkü herkes bağırırken ben not alıyorum.”
İşte bu, sessizliğin stratejik kullanımıdır.
---
Forumdaşlara Sorular: Sizce Suskunluk Ne Demek?
Sevgili forumdaşlar, ben sözü fazla uzattım ama bu konunun tartışmaya çok açık olduğunu düşünüyorum. O yüzden birkaç provokatif soru bırakıyorum:
- Sizce “çok suskun” birini tanımlamak, onu küçümsemek mi, yoksa sadece bir özellikten bahsetmek mi?
- Suskun olmak her zaman bir eksiklik mi, yoksa bazen güç müdür?
- Erkeklerin stratejik, kadınların empatik bakış açılarını birleştirsek; “çok suskun” insanlara karşı nasıl bir yaklaşım geliştirmeliyiz?
- Siz hayatınızda çok suskun biri oldunuz mu? Olduysanız bu size neler kazandırdı, neler kaybettirdi?
Haydi forum, sözü size bırakıyorum. Sessiz kalanların bile bu başlığa iki kelime yazmasını bekliyorum. Çünkü bazen suskunların en derin cümleleri, hiç beklenmedik anda gelir.